15 Ocak 2010 Cuma

Gelsin Paralar

Günlerdir beklenen yeni yayın ihalesi sonunda yapıldı ve milyonlarca kişinin canlı yayında izlediği üzere Digitürk önümüzdeki 4+1 sezon için yıllık 321 milyon dolar artı katkı payları ve kdv ödeyerek ihaleyi kazandı. Bu denli önemli bir ihaleye Digitürk tarafından Mehmet Emin Karamehmet bizzat katılırken Türk Telekom CEO'su Paul Doany'nin 7 mola boyunca telefonla tatktik vermesi hayli enteresandı.

Bu tip ihale veya satış işlemlerinde bence bakılması gereken 2 nokta vardır. Birincisi aynı malın önceki satış fiyatları. Yani, Digitürk'ün dün kemiksiz 321 milyon dolar verdiği yıllık yayın haklarına daha öncelerde ne verdiği. Digitürk'ün ilk yayına başladığı 2001-2004 yıllarında yıllık bedel 116 milyon dolarmış. O aralarda başımıza gelen ekonomik krizler, devalüsyon ve diğer mali faktörler yüzünden 2004-2008 yılları arasındaki dönemi bu sefer yıllık 94,5 milyon dolarla kazanmış Digitürk. Ekonominin düzeldiği ve piyasaların tavan yaptığı 2007 yılında yapılan ihalede ise 2008-2010 yılları için yıllık 140 milyon dolara çıkmış bedel. Global kriz dünyayı ve Türkiye'yi 2008-2010 yılları arasında vurduğu için biraz şanslı Türk futbolu. Krizin bittiği ya da yakın zamanda biteceğinin konuşulduğu dönemde önümüzdeki 4 sene için (sadece Turkcell Süper Lig için) yıllık 321 milyon dolara kadar çıktı fiyat. Bunun yanında ilk defa bu sene yapılan B ve C paketleri gibi teferruatlarla kulüplerin cebine biraz daha fazla para girecek haliyle.

Bakılması gereken ikinci nokta da muadil malın fiyatı. Yani Avrupa'daki diğer liglerin yıllık yayın hakları bedelleri. Türkiye dünkü ihaleyle yıllık bedeller dikkate alındığında Avrupa'nın 5.ligi oldu. Premier Lig'in 1.197 milyar dolarla başı çektiği listede Serie A 1.151 milyar dolarla ikinci, Ligue 1.971 milyon dolarla üçüncü. Türkiye'nin bir üstünde ise 573 milyon dolarla Bundesliga var. Her dost meclisinde konuşulan "bizim o takımlarla mali olarak mücadele etmemiz mümkün değil" muhabbeti de buradan doğuyor işte. Bu dört ligdeki takımlara yukarda belirttiğim rakamlar dağıtılırken Türkiye'deki takımlara bugune kadar en fazla yıllık 140 milyon dolar dağıtılmıştı. Önümüzdeki sezondan itibaren takımlarımıza dağıtılacak paralar bu sezon dağıtılanın iki katından fazla olacak. Ne diyelim, güle güle ve akıllı harcasınlar...

14 Ocak 2010 Perşembe

Lucas Neill

Beklenen transferlerden ilki bir stoper transferi oldu Galatasaray'da. Bu sefer basında hiç adı geçmeyen biri değil, birkaç gazetede "transferi bitti" diye yazılan Lucas Neill. 2-3 haftadır o ülke senin bu ülke benim edasıyla transfer pazarlıkları yapan Haldun Üstünel'den yine isabetli bir transfer. Tabi bu transferi sadece Haldun Üstünel'e mal etmek çok doğru olmaz. Rijkaard ve Neskens'in talimatlarıyla muhtemelen bu transfer için düğmeye basılmıştır.

Neill'in açısından bakıldığında, Elano'nun geliş sebebine benzer bir sebep yatıyor işin arkasında. Amaç Mayıs ayına kadar düzenli oynayarak Haziran'da başlayacak olan Dünya Kupası'na formda gitmek. Sezon başında bedelsiz olarak geldiği Everton'da sadece 12 maçta forma giymiş Lucas Neill. Şimdi Galatasaray'da Servet'le beraber defansın vazgeçilmezi olacaklar. Türkiye Ligi, Ziraat Kupası ve UEFA Ligi olmak üzere (bir sakatlık olmaması durumunda) 25 civarında maça çıkabilir.

"Galatasaray'a faydası olur mu" sorusunun cevabı kesinlikle evet. Gökhan Zan ve Emre Güngör gibi iki tane "cam adamla" oynayan Galatasaray defansına Premier Lig'den kimi getirseniz yararlı olur. Emre Aşık'ın her ne kadar kronik sakatlıkları olmasa da onun da yaşının getirdiği zorluklar var. Dolayısıyla topu oyuna sokma yetisi ve liderlik vasıfları yüksek olan Neill'in katkıları büyük olacaktır.

Son olarak, mukavele 1,5 yıllık yapılmış. Bu sezon sonunda sözleşmesi bitecek olan Kewell'a milli takımdan arkadaşını getirerek sanki onun sözleşmesini de 1 yıl daha uzatacaklar gibi gözüküyor.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Penaltı Nasıl Atılır ?

Istatistik olarak bakmadım ama benim hatırladığım bir Samsun maçı vardı Fenerbahçe'nin. Ilk 10 dakikada son adamı düşüren (çok tartışmalı bir pozisyondu) kalecinin kırmızı kartla oyundan atıldığı bir penaltı poziyonuydu. Oyuna yeni giren yedek kaleci kurtarmıştı Alex'in penaltısını. Onun dışında hiçbir zaman hedefi şaşırmadı Alex. Ne kaleciler, ne maçlar geldi geçti. İçerde, dışarda, annemizim liginde, şampiyonlar liginde..

Genelde kaleciyi ters köseye yatırdığını görürüz Alex'in. Bunun yegane sebebi kalecinin atlayacağı köşeyi görüp diğer köşeye yollamasıdır topu. Kaleci erken hareket etmezse de topun başına geldiği zaman topu hangi köşeye atacağından emin olduğu için hiç tereddüt etmeden golünü atar.

Dün akşamki penaltı şovu da adeta Alex'e penaltı konusunda zirve yaptırdı. Ivesa gibi 2.05'lik bir kaleciye arka arkaya iki tane penaltı attı Alex. Ivesa her iki penaltıda da köşeyi tahmin etmesine rağmen topa dokunamadı bile. 7,32'lik kalenin tam ortasında duran Ivesa'nın kendi soluna doğru uçtuğu zaman sol direğe ne kadar yaklaştığını hesaplarsanız, Alex'in nerdeyse imkansız olan vuruştan arka arkaya 2 tane birden yapmasının ne kadar büyük bir olay olduğunu anlarsınız..