23 Ekim 2009 Cuma

Rezalet

Son yılların en büyük televizyon rezaletiydi. Bir yandan Emre Tilev'in bas bas bağırması, bir yandan canlı yayına kocaman bir d-smart logosu koyulması, bir yandan sürekli alttan geçen yazılar.

Geçen sezon d-smart'a üye olurken verilen "sizden hiçbir şekilde başka para istenmeyecek" sözlerine karşın bu sene başında "futbol paketi" için 199 lira istedi d-smart. Sivas ve Trabzon da elendikten sonra beklenen satış rakamlarına ulaşamadı haliyle. Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarının çoğunluğu da evine yeni bir dijital platform almayıp, topu topu 3-5 maçı dışarda eşiyle dostuyla izlemeyi tercih etti.

Digitürk'ün d-smart'ı atlayıp direkt TNT ile anlaşması d-smart'ın planlarını bozdu tabi. Ama bunun faturasını izleyiciden çıkarmak d-smart'ın zaten yerlerde olan imajını biraz daha sarstı. Varsa burda yasadışı bir uygulama, bunun hukuksal yollarla çözülmesi gerekir. Eski üyelerin 200 lira verip, sıfırdan üye olanların 500-600 lira verip izlediği bir maçın ikinci yarısının tamamını bu şekilde yayınlamak nerden baksanız rezalet...

Derbiye Niyet

Iki takım için de riskli bir geceydi. Fenerbahçe zaten sakatlıklardan çektiği için eksik gitmiş, bir de son anda Semih'in sakatlanması ile forvetsiz kalmıştı. Sakatlıklardan herkesten çok çeken Galatasaray'da ise Hakan Balta dışında sakat yoktu ama moda tabirle "rotasyon" vardı.

Forvetsiz çıkan (forvetle çıktığı zaman da genelde az gol atıp bir ya da iki farkla kazanan) Fenerbahçe'de en büyük yenilik Özer'in ilk defa 11'de başlaması oldu. Genelde rakibin, bazen de kendi arkadaşlarının, sinirini bozan bir yapıda oynayan Kazım'ın golüyle Fenerbahçe UEFA Ligi'ndeki 2.deplasmanından da aynı skorla 1-0 galip ayrıldı. Gecenin sonunda 6 puanla grup lideri olup ilk maçtaki Twente mağlubiyetini unutturdu.

Arda-Elano ve Baros-Nonda değişikliği ile oynayan Galatasaray'da ise Keita çılgınlığı sürüyor. En yakın arkadaşı Nonda'ya attırdığı 2 gol dışında bu senenin flaş ismi Sabri'yi de oyuna katması inanılmaz. Genelde 25 metrekarelik bir alanda izlemeye alıştığımız Hakan Balta'nın yerine oynayan Caner'in de sol bekten ziyade sol açık gibi oynaması bazı maçlarda Rijkaard'ın onun yerine neden sağ ayaklı Uğur'u sol bekte oynattığını gösterdi.

Fenerbahçe'de sakatlığı geçen Alex ve dün riske edilmeyen Semih; Galatasaray'da ise dün kenarda bekletilen Arda ve Baros. Derbiye endeksli çıkılan 2 maç da kazanıldı. Iki takım da yeni bir sakat vermedi. Pazar akşam saat 20:00'yi bekliyoruz...


22 Ekim 2009 Perşembe

Şeytanın Bacağı

Şampiyonlar Ligi'nde 9. maçında ilk puanını aldı Denizli. "Zor da olsa" denen cinsten. Grafite'nin atılmasından sonra dahi bunalttı Wolfsburg. Özellikle ilk yarıda İbrahim Kaş'ın boşalttığı (ya da hiç dolduramadığı) kanattan yaptığı 350 atakta gol bulamaması bir mucizeydi. İkinci yarı da yüklendi, son 15 dakika daha çok yüklenecekti Wolfsburg ama Grafite'nin saçma kırmızı kartı hızlarını kesti.

M.United'in 3'te 3 yaparak rahatlaması ve 5.maçı olan Beşiktaş maçına rahat çıkacak olması büyük avantaj. 2 hafta sonra İnönü'de Wolfsburg'u yenebilirse, Beşiktaş için gruptan 2.çıkma şansı dahi olacak. 9.maçında ilk puanını alan Denizli bu gazla 10.maçında ilk galibiyetini de alırsa İnönü'deki kaotik ortam bir nebze olsun rahatlar belki...

21 Ekim 2009 Çarşamba

Anket

20 Ekim 2009 Salı

Haddini Bilmek

Gaziantep maçında 90+4'teki frikik golünden sonra başkan Ibrahim Yazıcı ile gol sevinci yaşayan Gaziantep Valisi Süleyman Kamçı'ya Aziz Yıldırım'dan "fırça" geldiği iddia ediliyor. Fenerbahçe'nin resmi web sitesinden henüz yalanlanmayan haberlere göre, J.Cesar'ın frikik golünden sonra Aziz Yıldırım "çok" sevinen valiye "Sana yakışıyor mu? Devletin valisi olduğunu unutma, böyle sevinemezsin" demiş.

Bundan sonra devletin hiçbir memurunu tribünlere almamak lazım anlaşılan. Nasıl sevineceklerini bilemeyince problem çıkıyor. Ya da Sayın Aziz Yıldırım bir zahmet resmi sitelerinden devletin çeşitli kademesinde görev alan memurlar için bir sevinme kitapçığı yayımlatsın. Böylece herkes maça gitmeden önce kitapçığı okuyup ona göre sevinir...

19 Ekim 2009 Pazartesi

Sisteme İnanmak

Özellikle Türkiye gibi, günlük başarıların hayat memat meselesi olduğu ülkelerde sisteme inanmak zordur. Sisteminden ödün vermeden arka arkaya kaç tane başarısız sonucu kaldırabilir bir Türk takımı ? İki mi üç mü dört mü ? Elindeki malzemeyi gördükten sonra bir kaç takviye yapıp, kalanlarla kendi sistemini yaratmak çok zordur, özellikle Türkiye'de.

Altyapısız, kısa vadeli başarılarla büyüyen bir nesil olarak biz de önceleri yadırgadık Rijkaard'ı. Bugune kadar alıştık zira, gol atılması gereken kritik zamanlarda kenardaki tüm forvetlerin oyuna girmesine. Bunlar da yetmezse stoperlerin son dakikaları (Abel Xavier'in son 30 dakikayı forvet olarak oynadığı maç hatırlıyorum) hücum hattında geçirmesine. Servet'in Kasımpaşa maçının 86.dakikasında kulübeye dönüp ne yapacağını sorması da bundan. Halbuki ne kadar da çok aşinayız sistemlere, taktiklere, dizilişlere. Kolay maçlara 4-1-3-2, zor maçlara 4-2-3-1 çıkmaya, gidişata göre 4-5-1'e dönüp oyunu kilitlemeye.

Türkiye'de bu ezberi bozan isim oldu Frank Rijkaard. Sezon başından beri çıktığı maçlarda 4-2-3-1 sistemini bozmayan tek isim. Dünyanın en iyi takımı da olsanız bir sezon boyunca oynadığınız tüm maçları kazanamıyorsunuz. Önemli olan elindeki kadro ile bu sistemi oturtup, açık veren yerlere gereken takviyeleri yapıp bir sonraki sezona rakiplerinden önde başlamak. Rijkaard da bunu yapıyor. Şu anda yönettiği takımın Barcelona olmadığının farkında ama yetenekli bir takımı olduğu da yadsınamaz. Kale vuruşuyla veya degajla oyuna başlamamak, 2 önliberonun bozulmaması, aynı anda Baros ve Nonda'nın sahada olmaması, bir maçta 4 as defans oyuncusunu birden kesip yedeklerin her zaman hazır olmasını sağlamak Rijkaard'ın sisteminin bazı olmazsa olmazları. Rijkaard'ın ve Galatasaray'ın işini kolaylaştıran en büyük etken ise taraftarın da Rijkaard'a ve sistemine inanması. Alınan beraberlikler ve mağlubiyette sistem taraftarlar tarafından sorgulanmadı.

Neticeten, Rijkaard'ın bir B planı yok gibi gözüküyor. Alternatif bir plan yapmak yerine en iyi planını geliştirmeyi düşünüyor Rijkaard. Yani 4-2-3-1 sisteminde özellikle orta sahada ve hücumda nerdeyse herkesin skora etki etmesi de bunu gösteriyor. Trabzon maçında golleri atan Kewell, Servet, Arda ve Baros'a asistleri yapan Sabri, Keita, Baros ve Barış; Rijkaard'ın A planının geliştiğini göstergesidir. Bu takıma toplu hücüm yaptırdığı gibi toplu savunma yapmayı da öğretebildiği gün misyonunu tamamlamış olacaktır.

9.Hafta

Alex ve Lugano'nun yokluğunda Gaziantep'e giden Fenerbahçe'nin zaten kağıt üstünde fazla bir şansı yoktu. Nitekim maç boyunca da galibiyeti hak eden bir futbol oynamadı Fenerbahçe. 3 defansın içinden döne döne atılan kafa golünün dışında ciddi bir tehlike yaratamadılar rakip kalede. Gaziantep ise maç boyu belki gollük ataklarıyla Fenerbahçe'yi bunaltamadı ama özellikle 2.yarıda top sürekli kırmız-siyah formalılardaydı. Galibiyet olmasa bile en azından bir beraberlik golü atacakları belli gibiydi aslında. J.Cesar ilk yarıda kaçırdığı golün bir benzerini 84.dakikada atarken, 25 metreden attığı frikikle Fenerbahçe'nin 8 maçlık serisini de tarihe gömmüş oluyordu. Bu maça kadar genelde hep kısır futbol oynayıp sadece günü kurtaran galibiyetler alan Fenerbahçe'nin ilk puan kaybını 9.haftada alması bile gayet başarılı bir durum.

2 saat önce Fenerbahçe'nin mağlubiyet haberi ile şahlanan Galatasaray, yine etkili başladığı ve golleri bulduğu maçta kendi kendini ateşe attı. Ankaragücü maçında 7 dakikada yenilen 3 gol gibi, dün yine yenilen 2.golden sonra (yenilen ilk golden sonra ilk yarı bitti, dağılmaya vakit kalmadı) 5-6 dakika kendine gelemedi Galatasaray. Mustafa Sarp'ın asistinde Serkan Balcı 3.golü atsa, üstüne 2-3 gol daha gelebilirdi. Dün yenilen 3 golle birlikte Galatasaray 9 maçta toplam 12 gol yedi. Savunma bu derece alarm verirken hücum yine eskisi gibiydi. Atılan 4 golde de, 4 asist yapan + 4 gol atan olmak üzere toplam 8 farklı futbolcunun imzasi vardı. Hücumu bu kadar iştahlı yaparken savunmada bu kadar açık vermek en büyük handikapı olarak gözüküyor Galatasaray'ın.

Beşiktaş cephesinde kaos devam ediyor. Arka arkaya Ankaraspor-Denizli-Kasımpaşa maçları oynayan ve birini hükmen, diğer ikisini çok zorlanarak kazanıp ligde tekrar ilk 8'e girmeyi başaran Beşiktaş'ta sular durulmadıkça ilerisi hakkında konuşmak çok zor. Sivok-Ferrari-Ernst üçlüsünden yoksun çıkacağı Eskişehir maçı ve öncesinde gideceği Wolfsburg deplasmanı Beşiktaş'ı yeniden bataklığa sürükleyebilir. Iki maçtan çıkacak 0 puan ile yine Istanbul'a dönüşte havalimanında tatsız görüntüler yaşanabilir.

Bu senenin flaş takımları Bursa ve Gençlerbirliği kazanmaya devam ediyor. Bursa deplasmanda Denizli'yi 3-2'yle geçerken Denizli'de olası bir teknik direktör değişikliğinin fitilini ateşledi. Gençlerbirliği ise Mustafa Pektemek ve Kahe ikilisiyle bu sene dibe vuran Sivas'ı yendi. Genelde teknik direktör değişikliğinin takımlara yaradığını düşünürsek Sivas'ın durumunun ne denli kötü olduğunu bir kez daha anlayabiliriz.

9 maçta 4 galibiyet ve 5 mağlubiyet alarak istikrarsızlığın adeta sembolü olan Antalya, evinde Diyarbakır'ı 4-1 mağlup etti. Kadrosunu, mali durumunu ve seyircisinin taşkınlığını düşündüğümüz zaman Ankaraspor'dan sonra düşecek iki takımdan biri olmaya en büyük adaylardan biri olma yolunda ilerliyor Diyarbakır.

Geçen seneki defans anlayışı ile devam eden Kayseri ve genelde deplasmanlarda daha başarılı olan I.B.B de haftayı galibiyetle kapatarak bu hafta Turkcell Super Lig'de beraberlik olmamasına katkıda bulundular.