31 Ekim 2009 Cumartesi

Maç Programı

Genelde Avrupa maçları öncesi erteleme laflarının döndüğü günlerde daha çok gündeme gelir ülkeler ve maç programları, fikstürler. Ingiltere mesela, sene başından çeker fikstürü (koşulsuz, şartsız, derbi haftası belirsiz), artık bazı takımlar 2 gün araylai, bazıları 5 gün arayla oynar maçlarını. Kimsenin de gıkı çıkmaz.

Ülkemizde sezon başında fikstür koşullu çekilir, derbi haftaları bellidir. Haftalık maç programları ise takımların Avrupa maçları başta olmak üzere, bir takım başka parametrelere bağlı olarak 1-2-3 haftalık dilimlerde peyderpey belirlenir. Perşeme günü UEFA Ligi maçı oynayan lig maçını Pazar veya Pazartesi günü, Salı günü Şampiyonlar Ligi maçı olan lig maçını duruma göre Cuma veya Cumartesi günü oynar.

Geçen hafta lig maçında Cumartesi akşamı Eskişehir ile oynayan Beşiktaş'ın önümüzdeki Salı çok önemli olan Wolfsburg maçı var. Hafta içi Ziraat Kupası maçı da oynamayan Beşiktaş'ın Cuma akşam oynama isteğine rağmen federasyon maçı Cumartesi günü oynatıyor. Cuma akşamın maçsız geçtiğini de düşününce Beşiktaş'ın 1 gün az dinlenip maça çıkacak olması çok anlamsız geliyor...

29 Ekim 2009 Perşembe

Yaraları Sarmak

Hala geçen sezonun meyvelerini yiyor Galatasaray. Bu sene daha diğer takımlar Istanbul'da toplanmamışken, 16 Temmuz'da Tobol deplasmanında maçlara başlayan takım, dün akşam, ciddi rakiplerinin hepsinin dinlendiği haftada Buca ile bu sezonun 20.maçını yaptı. 20 maçtan sadece 10 tanesinin lig maçı olduğunu düşünürsek, geçen sezon ligi 5.sırada bitirmenin Galatasaray'a yaptığı katkıları biraz anlayabiliriz.

Bank Asya'nın kuvvetli takımlarından Buca. Kadrolarında her frikiği kaleye vuran Yılmaz ve şehir efsanesi Mehmet Batdal var. Maçı beraber izlediğim arkadaşıma göre Türkiye'nin yeni Hakan Şükür'ü. Bence Mehmet Topal ve Emre Güngör'den oluşan bir savunmaya 1 gol bile atamaması daha gidecek çok yolu olduğunu gösteriyor.

Elano'nun yokluğunda 56 dakika 10 kişi oynayarak kazandı Galatasaray. Travması hala atlatılamamış Fenerbahçe maçından sonra bir de Buca kazası Galatasaray'ı iyice uçurumun kenarına getirebilirdi. Emre Güngör'ün maçı tamamlaması ve Linderoth için şu dakika itibariyle resmi sitede bir "sağlık raporu" haberi olmaması sevindirici...

28 Ekim 2009 Çarşamba

Keşke Vali Olsaydın

Bünyamin Gezer'in Hürriyet'e yaptığı açıklamalar keşke polis veya hakem yerine vali olsaydın dedirtecek cinsten. Maçtan önce çıkan kavga sırasında yan hakemin başını yaran maddeyi ve maçı niye tatil etmediğini soran gazeteciye "eğer maçı tatil etsem, sadece ekran başındakiler olayı anlayacaktı. Tribündeki 50.000 kişi ne olduğunu anlamayıp stattan çıkıp yürüyüş yapabilir, gruplar birbirine girebilir, 2-3 kişi ölebilirdi. O zaman bu sorumluluğu alamazdım" gibi, şu hayatta duyup duyabileceğiniz en saçma açıklamayı yapmış.

Olaya bu açıdan bakılırsa, maç içinde Fenerbahçe aleyhine olabilecek hiçbir pozisyonu çalmaması gerekiyor hakemlerin. Zira o statta sadece 2.000-3.000 kişinin pozisyon tekrarlarını televizyonlardan/monitörlerden görme şansı var. Onun dışındaki seyircilerin bu tip pozisyonlar sonrası yürüyüş yapma, kavga etme şansı hala baki.

2 sene önce Ali Sami Yen'deki maçta çıkan olaylar sonucunda 5 maç seyircisiz oynama cezası alan Galatasaray cephesinde ve Galatasaray medyasında ise tık yok. Büyük ihtimalle hala yenilginin şokunu üzerlerinde atamadılar. O maçtan sonra karar çıkana kadar gazetelerde çıkan 4 maç, 5 maç, 10 maç ceza haberleri ile kamuoyu yaratılmış ve Galatasaray'a verilen 5 maçlık ceza kimseye süpriz olmamıştı. 2 gündür başta Damat Ercan Saatçi'nin Hürriyet'i olmak üzere, birçok gazetede cezalar verildi bile. "Boksör" Keita'ya 3 maç, Fenerbahçe'ye 1 maç seyircisiz. Maçtan önce hakemin kafasını yaran, maç içinde sahaya atılmadık madde bırakmayan, Lig Tv kameramanına votka şişesi atan Fenerbahçe taraftarının 1 maçtan fazla cezaya tahammülü yok...

26 Ekim 2009 Pazartesi

Bu Filmin Sonu

Bir Galatasaraylı olarak her geçen sene biraz daha umutsuzca, her geçen sene biraz daha çaresizce bekler olduk Kadıköy’deki maçın sonucunu. Iyi oynayıp kaybettiği de oldu Galatasaray’ın, kötü oynayıp kaybettiği de. 10 kişi kalarak da kaybetti, rakip 10 kişi kaldığı zaman da. Gergin geçen maçları da, sakin geçen maçları da kaybetti. 10 senede kaç farklı teknik direktör ve kaç farklı oyuncu çıktı o sahaya sayması zor. Ama değişmeyen hep sonuç oldu.

Artık sokaktaki teyzenin bile bildiği üzere, psikolojik faktörler çok önem kazandı Kadıköy’deki maçlarda. En önemli oyuncun, kaptanın; daha maçın başlamasına 45 dakika kala sahada kavga edip maça başlamadan kaybediyor. O olay olduktan sonra, maç öncesinde, maç sırasında ve Arda oyudan alındıktan sonra kulübede yüz ifadesi herşeyi anlatıyor aslında. Takımın kaptanı ve en büyük silahı zaten kafasında kaybetmiş maçı. Yeni transfer, rakip takımın hocasının bile en çok korktuğu isim, 75.dakikada yumruk atıp kırmızıyı görmüş, çok mu ?

Gol yemek zaten alışkanlık Galatasaray için. Şaşırılacak bir şey yok 3 gol yemekte. Ama bu denli hücum gücün varken 90 dakika boyunca 1 gol dışında Aydın’la yarım pozisyona girmek şaşırtıcı. Kanat organizasyonu yok, göbekten pozisyon yaratmak yok, Arda ve Elano gibi 2 oyuncuyla “bireysel beceri” pozisyonu bulmak yok. Bunun yanında, kaleci dahil, sürekli bir bocalama, sürekli top kaptırma. 2.dakikada Baros’un sakatlanması ve 12.dakikada ofsaytten gol yemek gibi şanssızlıklar da var ama sözünü etmeye değmez.

Maçtan sonra kale arkasında açılan dev pankartta yazdığı gibi, bu filmin gerçekten de sonu yok galiba...