Şehrin iki yakasında iki tane stat. Aralarındaki mesafe 15 km bile değil. Birinde sarı kırmızı renklere boyanmış 24.000 kişi, diğerinde sarı lacivert giyinmiş 50.000 kişi. Bir tanesi 1-1'in, diğeri 2-1'in rövanşı için sahaya çıkıyordu. İki takım için de sene başında çok geniş kadrolardan, büyük hedeflerden söz ediliyordu ama dün akşam iki takım da sakatlıklar ve yanlış planlamalar yüzünden ideal kadrolarından çok uzak çıktılar sahaya.
Sezona her önüne gelene 3-4 gol atarak başlayan Galatasaray, forvetlerinin birer birer sakatlanması ve elindeki tek forvetin de genç bir yetenek olan Giovanni Dos Santos uğruna gönderilmesinin ardından artık tam bir savunma takımı oldu. Dün akşam da aslında savunmayı kötü yapmadı. Rakibe toplam 4 pozisyon verdiler, bunlardan 2'si gol oldu. Aynı şekilde 3 tane pozisyon yakalayıp sadece 1 gol atabildiler. Eğer sahada bulunan 6 hakemden bir tanesi (özellikle pozisyona 1,5 metre uzaklıkta olan) 81.dakikada penaltıyı çalıp rakip defansı oyundan atsa bugun Galatasaray büyük ihtimalle S.Lizbon'un rakibi olacaktı. Penaltısı verilmeyen Caner hesabı kendisi kapatmaya kalkınca zaten elenmek kaçınılmaz oldu. 90.dakikada Forlan'ın golü gelmeyip maç uzatmaya gitseydi, 10 kişilik bitkin Galatasaray daha ağır bir sonuçla elenmiş olacaktı.
Şehrin öte yakasında, 50.000 taraftarının önünde 1-1'in rövanşı için sahaya çıkan Fenerbahçe de hemen hemen aynı dertlerden muzdaripti. Tek fark, Fenerbahçe'nin sakatları forvet dışındaki bölgelerdendi. 35.dakikada golü bulup, uzun süre oyunu kilitlemeyi de başardılar ama maçın kopma anında Alex'in kafasının kaleciye gitmesi oyunu çevirdi. Lille'in yüklendiği dakikalarda yine sahneye çıkan Bilica'nın yaptığı faul sonrasında atılan yan topta topu izlemeyi tercih eden Volkan, 20 saniye sonra topu filelerden alırken acaba bu kaçıncı bireysel hatam diye düşünüyor muydu bilinmez. Geçen sene bu zamanlarda , bu statta, Sivas forması altında Fenerbahçe'ye 35 metreden frikik golü atan Bilica da son dakikada 8 metreden topu auta atınca bütün ışıklar söndü.
Büyük yatırımlar, transferler ve hedeflerle yola çıkan iki takım da Avrupa Ligi'nde ilk 16'ya kalamadan elendi. Bundan sonra çok şey yazılır, çizilir. İki hoca da ağır bir şekilde eleştirilip sorgulanacaktır. Sene sonunda şampiyonluğu kapacak ekibin hocası Avrupa faciasını bir nebze de olsa unutturur ama şampiyon olamayan hocanın işi çok zor olacaktır.