26 Ekim 2009 Pazartesi

Bu Filmin Sonu

Bir Galatasaraylı olarak her geçen sene biraz daha umutsuzca, her geçen sene biraz daha çaresizce bekler olduk Kadıköy’deki maçın sonucunu. Iyi oynayıp kaybettiği de oldu Galatasaray’ın, kötü oynayıp kaybettiği de. 10 kişi kalarak da kaybetti, rakip 10 kişi kaldığı zaman da. Gergin geçen maçları da, sakin geçen maçları da kaybetti. 10 senede kaç farklı teknik direktör ve kaç farklı oyuncu çıktı o sahaya sayması zor. Ama değişmeyen hep sonuç oldu.

Artık sokaktaki teyzenin bile bildiği üzere, psikolojik faktörler çok önem kazandı Kadıköy’deki maçlarda. En önemli oyuncun, kaptanın; daha maçın başlamasına 45 dakika kala sahada kavga edip maça başlamadan kaybediyor. O olay olduktan sonra, maç öncesinde, maç sırasında ve Arda oyudan alındıktan sonra kulübede yüz ifadesi herşeyi anlatıyor aslında. Takımın kaptanı ve en büyük silahı zaten kafasında kaybetmiş maçı. Yeni transfer, rakip takımın hocasının bile en çok korktuğu isim, 75.dakikada yumruk atıp kırmızıyı görmüş, çok mu ?

Gol yemek zaten alışkanlık Galatasaray için. Şaşırılacak bir şey yok 3 gol yemekte. Ama bu denli hücum gücün varken 90 dakika boyunca 1 gol dışında Aydın’la yarım pozisyona girmek şaşırtıcı. Kanat organizasyonu yok, göbekten pozisyon yaratmak yok, Arda ve Elano gibi 2 oyuncuyla “bireysel beceri” pozisyonu bulmak yok. Bunun yanında, kaleci dahil, sürekli bir bocalama, sürekli top kaptırma. 2.dakikada Baros’un sakatlanması ve 12.dakikada ofsaytten gol yemek gibi şanssızlıklar da var ama sözünü etmeye değmez.

Maçtan sonra kale arkasında açılan dev pankartta yazdığı gibi, bu filmin gerçekten de sonu yok galiba...

1 yorum:

  1. Ne zaman sahaya futbol oynamak için çıkarız üstümüzdeki formanın hakkını veririz işte o zaman o staddan galibiyet ile ayrılırız....

    YanıtlaSil