28 Temmuz 2010 Çarşamba

Galatasaray 2010-2011

Ve beklenen formalar çıktı. 1 yıldır kimilerince heyecanla beklenip kimilerince daha çıkmadan eleştirilen pembe forma konsepti "mercan" adı altında ve yavru ağzı denilen somon renge yakın olarak lanse edildi. Mor formalar da ilk önce beğenilmemişti ama günler geçtikçe en çok satılan forma olmuştu. Mercan formanın da aynı şekilde ilgi göreceğini sanıyorum. Mercan formanın yanı sıra her sene yapılan beyaz forma bu sene krem rengine yakın bir tonda "aslan" forma olarak geldi. Özellikle bu formaya yakından bakıldığı zaman arma kısmındaki işlemeler dikkat çekiyor. Ve son olarak parçalı. Geçen senekinden bir fark göremedim ama parçalı forma zaten klasiktir. Bir forma daha gelecek deniyor, muhtemelen ilk devre sonlarına doğru gelecektir.


24 Temmuz 2010 Cumartesi

Fenerbahçe 2010-2011




Yeni sezon öncesi formalar çıkmaya başladı.. Beşiktaş zaten 3 hafta önce tanıtmıştı formalarını. Dün de Fenerbahçe yeni forma lansmanını yaptı. Yeşil ve buz mavisi olarak 2 yeni tip forma yapılmış. Mavi forma benim favorim.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

GDO'lu Fikstür



Her sene fikstür çekiminden önce gerek yayıncı kuruluş, gerekse güvenlik ve hasılat bahane edilerek oynana oynana genetiği değiştirilen fikstürümüz çekildi. Heyecanın hiç kaybolmaması amacıyla (!) 5, 9 ve 14.haftalar derbilerin oynanması için uygun görüldü. Sakatlık yaşanmasın diye milli maçlardan bir önceki ve sonraki haftalara derbi konulmadı.

Fenerbahçe-Galatasaray maçı ilk devre Kadıköy'de. Bu da demektir ki bir aksilik olmazsa Seyrantepe'nin göreceği ilk derbi ikinci devredeki Galatasaray-Fenerbahçe maçı olacak. Geçen sezon son maçta stadı yakıp infial yaratan Fenerbahçe'ye verilen 2 maçlık ağır (!) ceza yüzünden Fenerbahçe'nin Antalya ve Manisa maçları seyircisiz oynanacak. İşte ilk hafta maçları ;

Sivasspor - Galatasaray

Fenerbahçe - Antalyaspor

Karabük - Manisaspor

Büyükşehir Belediyespor - Kayserispor

Ankaragücü - Trabzonspor

Bucaspor - Beşiktaş

G.Antepspor - Kasımpaşa

Eskişehirspor - Gençlerbirliği

Bursaspor - Konyaspor

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Good News

Son günlerde okuduğum en güzel haber. Kewell Galatasaray'dan, Galatasaray Kewell'dan kopamadı. Sakatlıkları ve yaşı itibariyle kendisine verilen garanti parada büyük bir inidirime giden Kewell'a tahminin maç başına 20.000 Euro (garanti para olarak da 500.000 Euro) verilecek. Oynadığı maçları kurtarma kapasitesi olan bir oyuncuyla yapılabilecek en iyi anlaşma. Zaten tribünlerin de sevgilisi. Yine adına şarkılar söylenir, pankartlar yapılır. Seyrantepe'ye yakışır Kewell...

15 Temmuz 2010 Perşembe

Selmi Andak

Öğlen Selmi Andak'ın vefat haberini okuduğum zaman onun bu denli Galatasaraylı olduğunu bilmiyordum. Ben onu sadece "Ben her bahar aşık olurum" şarkısı ile severdim. Ama bugün öğrendim ki hem Galatasaray Liseli hem kulübün marşının bestecisiymiş. Toprağı bol olsun...

damarlarımda yine aşk var
gözlerim yine bir manalı
başladı güneşli yağmurlar
ıslandı umudumun saçları

kırılan dallar gibiyim
ben her bahar dirilirim
gizli bir kaynaktir içim
kendime bir yol bulurum

ben her bahar aşık olurum
rüzgar olur yağmur olurum
filizlenir anılarda gururum
taşar içimden ruhum

damarlarımda yine aşk var
gözlerim yine bir manalı
başladı güneşli yağmurlar
ıslandı umudumun saçları

gönlümde sönen ateşin
küllerini savurup
kalbimdeki acelenin
peşinde ben kaybolurum

ben her bahar aşık olurum
rüzgar olur yağmur olurum
filizlenir anılarda gururum
taşar içimden ruhum

13 Temmuz 2010 Salı

Eve Dönüş





12 Temmuz 2010 Pazartesi

Finalin Ardından

64 maçlık serüven hızlıca geçti ve dünya kupası dün akşam bitti. Mağlubiyetle başlayan Ispanya ile hiç mağlup olmayan Hollanda arasında oynanan final tam da penaltılara giderken Iniesta sahneye çıktı ve kupayı Ispanya'ya götürdü. Maçın teknik ve taktik analizini zaten yapmayan kalmadı. Ben o yüzden biraz daha detaylara iniyorum ;

*** Maçın sonunda Sergio Ramos özel hazırlanan formaların yerine bir ara üzerinde 2007 Ağustos'ta kalp krizinden ölen Antonio Puerta'nın resminin bulunduğu beyaz bir t-shirt giydi. Sergio Ramos aynı hareketi Euro 2008 finalinden sonra da yapmıştı.

*** Gecenin kahramanı Iniesta da golden sonra formasını çıkardı ve altından "Dani Jarque, her zaman bizimle" yazan bir t-shirt çıktı. Dani Jargue, Ağustos 2009'da, Espanyol'a kaptan olduktan bir ay sonra idmanda kalp krizinden ölmüştü.


*** Sene içinde Barcelona'da izlerken de bir anlam veremediğim Sergio Busquets, milli takımda da Del Bosque'nin vazgeçilmezi oldu ve haliyle tüm kutlamalarda yerini aldı. Sevinç gösterileri sırasında boynuna geçirdiği yeşil-beyaz atkı doğduğu şehrin takımı olan Badia Del Valles'in atkısıydı.


*** Daha önceki kupa sevinçlerinde sadece şampanya görmeye alışmıştık ama bu sefer ana sponsorlardan Budweiser'in biralarina tanık olduk. Barlardaki "stand"lere konan demir kovaları soyunma odasına indirmeleri de ayrıca enteresan olmuş.


*** Ve Paul.. 8'de 8 yaparak 336 ganyanı yakalayan Paul şöhretin tadını çıkarıyor. Bugün Paul yaşadığı yerden gelen açıklamaya göre Paul'ün bir sonraki şampiyonayı görmesi çok zor. Ortalama 4 yıl yaşıyorlarmış ve Paul bugun 2,5 yaşındaymış. Kahinlikten kalamarlığa giden bu çileli yolda kendisine güvenip bahis oynayanları utandırmadı Paul. Şimdi onun sayesinde para kazananlar bundan sonra her kalamar yediklerinde kadehlerini Paul için kaldıracaklar...




Jimmy Jump Finalde

Yine sahnedeydi. Artık herkes onu çok iyi tanıyor. Eskiden "sahaya bir taraftar girdi" derlerdi, şimdi "Jimmy Jump yine sahaya girdi" diyorlar. Ama artık işi çok zor. Herkesin onu tanıması bundan sonraki sahaya girişlerinde büyük problem olacak. Arkandayız Jimmy Jump, devam et !!

11 Temmuz 2010 Pazar

Alma Gana'nın Ahını

Gana maçında Suarez 120'de gole giden topu elle çıkarmış, Ganalı Gyan da temdit penaltısını direğe nişanlayınca maç penaltılara gitmişti. Penaltı kaçırmaya doyamayan Gana kaybetmiş, Uruguay yarı finale gelmişti. O maçtan beri Gana cephesinden gelen açıklamalar bitmek bilmedi. Suarez hakkında ileri derecede hakaretler mi istersiniz, Fifa'nın bu konuda kural değişkiliği yapmasını isteyenler mi...

Dün akşamki maçta önce mağlup duruma düşen Uruguay, Forlan'ın muhteşem golüyle öne de geçti ama Almanya'nın arka arkaya gelen 2 golüyle maç 3-2'ye geldi. Uzatmanın sonunda, 92'de, Uruguay'ın kazandığı bir frikik bir nevi temdit frikiğiydi. Uruguay'ın % 70'i Forlan topun başına geldi ve direği buldu. Gana halkının sevinçten tavana kadar fırladığı bir pozisyon olmuştur muhtemelen. Alma Gana'nın ahını, çıkar aheste aheste...

9 Temmuz 2010 Cuma

Lorik Cana

Adnan Polat'ın sözünü ettiği 5 yabancından ilki Lorik Cana oldu. Daha Adnan Polat basın toplantısına başlamadan haber medyaya sızdı ve gün içinde sürekli Lorik Cana'nın faullerinden, çift dalmalarından oluşan videolar döndü durdu.

Görüntülerden değil de rakamlardan bahsedecek olursak Lorik Cana'nın enteresan istatistikleri var. Oncelikle sezon içinde ortalama 32-33 maç oynuyor. Oynamadığı maçlar da genelde kart cezası yüzünden tribünde oturduğu maçlar olmuş. Bu da demektir ki oynadığı mevkii ve tarzının aksine sakatlık sorunu olmayan, devamlılığı olan bir oyuncu (gerçi Linderoth da tam böyle bir oyuncuydu ama Türkiye'ye geldikten sonra geçirmediği sakatlık kalmadı).

Bir diğer enteresanlık da gördüğü kart sayıları. Geçen sezon Ingiltere'de 9 sarı, 1 kırmızı kart görmüş. 9 sarı kart kabaca 2 maç, 1 kırmızı kart da 2 maç olmak üzere toplam 4 maçı cezası yüzünden kaçırmış. Türkiye ligi daha agresif bir lig. Burda karşısına çıkacak futbolcular zaten Lorik Cana'ya karşı önyargı ile çıkacaklar. Daha ilk günden dönmeye başlayan faul videoları bunun göstergesi zaten.

Sonuçta Mehmet Topal'ın satılıdğı paraya Mehmet Topal'ın biraz daha savaşçısı alındı. Eğer kart problemini çok yaşamazsa takıma faydalı olma ihtimali yüksek. Emre Belözoğlu'na gösterilen töleransın yarısını Lorik Cana'ya gösterirlerse yeter aslında...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Gidenlerden

Geçen seneden alıştırmıştı bizi yönetim.. Gece 3'te web sayfasından okuyorduk yeni gelenleri. Bütün basını atlatıp, geliyor diye yazılan 45 isimden başkası oluyordu gelen. Bu yüzdendir ki son 1 aydır her sabah ilk işim resmi siteyi açıp yeni gelen birisi var mı diye bakmak oluyordu.

Uğur Uçar ve Emre Güngör'ün gidişini bu şekilde öğrendik. Neil, Servet, Gökhan Zan, Sabri, Hakan Balta, Çağlar ve Ali Turan'ın olduğu bir defans organizasyonunda diz kapağı kırıldıktan sonra bir türlü eskiye dönemeyen Uğur ve kronik sakatlık hastalığındaki Emre Güngör'ün gidişleri çok anormal gelmemişti. Lakin dün sabah Keita'nın gönderiliş haberi bana fazlasıyla anormal geldi.

Ilk senesinde iyi işler çıkardı Keita. Kadıköy'deki maça kadar gayet güzel oyunlar oynadı. O atmosfere, o hakeme ve R.Carlos'un tecrübe dolu tahriklerine dayanamadı ve kırmızıyı gördü. Hatalıydı evet, hocası da onu 3-4 maç kesip cezasını verdi. Sezonun kalan kısmında yine takımı sürükleyen oyunculardandı. Baktığımız zaman bir sezonda toplam 34 maç oynamış. Oynamadığı maçların 5-6 tanesi cezalı oldugu ve kadroya alınmadığı içindi. Yani herhangi bir uzun sakatlık da yaşamadı. Devamlılık problemi olmayan bir oyuncuydu. 8 küsür milyon euro'ya gelmişti, hemen hemen aynı paraya gönderildi. Şimdi sağ açıktaki boşluğu Serdar Özkan veya Sabri ile kapatmayı düşünmüyordur yönetim. Eğer yine bu paralara etkili bir sağ açık alınırsa problem yok. Ama sağ bekten sonra bir de sağ açıkta problem yaşanırsa bu satışın hesabı zor verilir.

Güzel fuleleri, güzel taklaları vardı.. Gol attıktan sonra çalan şarkısı da güzeldi.. Katar çok sıcak olur, gitmeseydi keşke..

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Teknik Direktörler ve Kıyafetleri

Finali Brezilya-Arjantin oynar, kupayı da Brezilya alır diyordum ve bütün tahminlerim 2 günde yok oldu. Önce Hollanda Brezilya'yı, sonra da Almanya Arjantin'i dağıtınca bir anda hiç beklenmedik (en azından benim tarafımdan) bir dörtlü final ile karşı karşıya kaldık. Yari finalin bir ayağında cezalılardan çekecek Hollanda ile sakatlıklardan çekecek Uruguay; diğer ayağında ise Almanya ile Ispanya karşı karşıya gelecek.

Madem yaptığım teknik ve taktik tahminler tutmuyor, o zaman ben de kalan 4 takımın teknik direktörünün giyim tarzı üzerinden tahmin yaparım. Salı akşam genelde koyu renk takım elbise giyip kravat takan Tabarez'in takımına karşı ilk maçtan beri gri takım elbise ve kravatsız beyaz gömlek giyen Marwijk'n takımı oynayacak. Oynadıkları 5 maçta 5 galibiyet alan ve kıyafetini değiştirmeyen Marwijk'in takımını galibiyete yakın görüyorum.

Çarşamba akşam ise son 3 maçtır siyah ceket içine mavi t-shirt giyen Löw ve her maçta koyu renk takım elbise üstüne mont giyen Del Bosque mücadele edecek. Hava ne kadar soğuk olursa olsun üzerine mont giymeyen, hatta oyunu yaşadığı için zaman zaman terleyip ceketini bile çıkaran Löw bu heyecanıyla bir adım önde.



Bir ufak not da Maradona için.. Damat gibi giyinmesi, küpeleri, tesbihi ve arada bir ayağına gelen toplarla yaptığı ufak çaplı şovlarla unutulmazlar arasına girdi. Futboldan anlamayan insanların bile (bknz annem) "Maradona çok üzüldü, ben de ona çok üzüldüm" demesini sağlayan bir adam. Keşke finale kadar gitseydi diyor insan...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Hollanda:2-1:Brezilya

Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikalime
Perde-i zulmet çekilmiş, korkarım ikbalime
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime...

2 Temmuz 2010 Cuma

Çeyrek Final


İki günlük dinlenmenin ardından maçlar kaldığı yerden devam ediyor. 2 tanesi bugün, 2 tanesi de yarın olmak üzere önümüzde 4 tane çeyrek final maçı var. Kura çekimi ve ilk turda dökülen Avrupa takımları sayesinde 4 maçın sadece 2 tanesi izlenecek düzeyde.
Bugün saat 17:00'deki Hollanda-Brezilya bu maçlardan ilki. Her turnuvada gönülleri fetheden ama çeyrek finalden öteye gidemeyen portakallar kupanın (bence) favorisi Brezilya karşısında. Hollanda'da Robben iyileşti ama Brezilya'da Elano iyileşemedi. Yine Kaka önderliğinde ve L.Fabiano silahıyla oynayacaklar.
Bu gecenin maçı Uruguay-Gana ise bir çeyrek finale hiç yakışmıyor. Gerçi 2002'de Türkiye de Japonya ve Senegal'le oynarken muhtelen aynı şeyleri de bizim için söylüyorlardı. Adı dünya kupası olunca insan hep Brezilya, Arjantin, Almanya, Ingiltere, Ispanya, Italya vs oynasın istiyor, napalim..
Yarın da aynı şekilde 17:00 maçı Arjantin-Almanya ve belki de kupanın en sıkı maçlarından biri olacak. Messi önderliğinde Arjantin mi yoksa Mesut önderliğinde Almanya mı merakla bekliyoruz. Gece maçı ise Ispanya için rahat geçer. Aktif dinlenmelerle yarı finale giderler.
Benim tahminlerim Brezilya, Uruguay, Arjantin ve Ispanya. Bu dört takımın yari finale gelmesi kolay olur. Ama Almanya dışında yarı finale başka bir takım giderse işte o zaman olay olur...

1 Temmuz 2010 Perşembe

Yeni Sezon Topları

Galatasaray henüz yeni sezon çalışmalarına başlamadı. Fakat sezonu 1 hafta önce açan Beşiktaş ve Pazartesi günü sahaya inen Fenerbahçe'nin idmanlarında kullandığı Nike toplar sanki yeni sezonun topları olacak gibi gözüküyor. İçinde bu kadar çok kırmızı rengi barındıran bir topla Kadıköy'de oynamak Aziz Yıldırım'a biraz ağır gelir ama bakalım...

30 Haziran 2010 Çarşamba

Ikinci Turun Ardından

Itiraf etmem gerekirse dün akşamki maçta favorim Portekiz'di. Grup maçlarında tökezleyen Ispanya'nın artık devrinin kapandığını düşünüyordum ve C.Ronaldo'nun artık milli takımlar düzeyinde tarih yazacak bir maçı olması gerektiğini sanıyordum. Ama Ispanya yine sinir bozucu pas trafiğiyle bütün planları alt üst etti.

Portekiz dün akşamki maçla birlikte bu kupada toplam 4 maç oynadı. 4 maç sonunda attıkları gol sayısı 7, yedikleri gol saysı 1. Ama 4.maçın sonunda ülkelerine geri dönüyorlar. Ömer Üründül'ün de dediği gibi futbol gerçekten çok enteresan. C.Ronaldo da bir kez daha milli takım düzeyinde bir kıvılcımdan öteye geçemedi. K.Kore maçındaki oyunu konuşmaya gerek yok. Bu G.Dos Santos'un Türkiye'de oynadığı en iyi maç olan Kasımpaşa maçını baz alıp yorum yapmak gibi bir şey olur.

Dünkü maçın ardından ilk defa bugun ve yarın maç yok. 2 günlük dinlenmenin ardından Cuma ve Cumartesi günleri çeyrek finaller başlıyor. Uruguay-Gana maçı dışında 3 maç da heyecan verici. Şüphesiz en iyi maçlar Arjantin-Almanya ve Brezilya-Hollanda olacak. Messi mi Mesut mu, Kaka mı Robben mi ? 2 gün sonra...

29 Haziran 2010 Salı

54'te 122

Pazar günkü hakem facialarından sonra dünün maçları sakin geçti. Güne başlarken kağıt üstünde Hollanda ve Brezilya'nın çeyrek finalde karşılaşacağı konuşulurken iki maç sonunda da herhangi bir sürpriz çıkmadı.

Elano'nun Portekiz maçında oynamamasının sebebini dün akşamki maça kadar dinlenmek olduğunu sanıyorduk lakin Elano dün de oynamadı. Acaba Dunga Elano'yu Hollanda maçına mı saklamak istedi bilinmez. Kupaya başlarken en büyük favorim olan Brezilya dolu dizgin yoluna devam ediyor. 3 grup maçında sadece 2 gol yiyen Şili'yi 3 golle geçip en az 3 tane de net pozisyon kaçırdılar.

Hollanda'da ise Robben'in dönüşünün takıma sağladığı yararlar yadsınamaz. Brezilya ile çeyrek finalde oynayacak olmaları çok büyük bir dezavantaj. Dünyanın neresinde olursa olsun turuncuları çekip gelen taraftarları görmek büyük renk katıyor. Sarı tribünlerle turuncu tribünlerin birbirine karıştığı bir maç olacak Cuma günü.

Son bir not da Vittek için. Fenerbahçeli Stoch ve Beşiktaşlı Holosko kupayı bir asist dahi yapamadan bitirirken Ankaragücü'nden Vittek 4 golle gol krallığında önemli bir yere geldi. Muhtemelen Higuain veya David Villa bu ünvanı onun elinden alacaklar ama olsun. Şu ana kadar oynana 54 maçta atılan 122 golün 4 tanesi Vittek'ten geldi.

27 Haziran 2010 Pazar

Aykut Kocaman

Fenerbahçe'de türlü Bizans oyunları ve yıldırma politikalarının ardından Daum'a 2,4 milyon euro tazminat verildikten 12 saat sonra yeni teknik direktör açıklandı. Geçen sezon sportif direktör olarak çalışan Aykut Kocaman artık Fenerbahçe'nin teknik direktörü oldu. Önceki yıllarda aynı denemeyi Rıdvan Dilmen'le yapmışlardı ama 8-10 maçlık bir periyot sonunda arka arkaya gelen beraberlik Rıdvan Dilmen'in kovulmasına sebep olmuştu.

O zamandan bu zamana kadar köprünün altından çok sular aktı. Aslında bir aktığını sanıyorduk ama bu son Daum'un kovulması olayı gösterdi ki çok da fazla şeyler değişmemiş. Daum'u tazminat vermeden göndermek için olmadık hamleler yapan, rezil olmayı göze alan yönetime Allah yardım etti de Daum 2,4 milyon euro'sunu alıp gitmeye razı oldu. Eğer Daum 6,4 milyon euro'mu almadan gitmem deseydi ne yapacaklardı ? Ya bütün türükdüklerini yalayıp Daum'un istediği 6,4 milyon euro'yu vereceklerdi ya da Daum'a yeni yardımcılar getirip onunla en azından 1 sene daha devam edeceklerdi. Yazın ortasında kovulmaktan beter edilmiş bir teknik direktörle ne başarı sağlanır onu görecektik biz de.

Daum gitti, Aykut Kocaman geldi. O Aykut Kocaman ki geçen sene Daum'un üstünde çalışmış ve kesinlikle Daum'un yerinde gözü olmadığını söylemişti. Şimdi çıkıp birileri Aykut Kocaman o koltuğa oturmak için yerli futbolcuları organize etti, takımın gidişatını etkiledi derse ne olacak ? Olaya bir başka yönden bakarsak; Fenerbahçe yönetimi şimdi boşalan sportif direktörlük görevine birisini getirecek. Ya bu yeni gelecek kişi de seneye Aykut'un yerine göz dikerse ? Evli bir adamı ayartıp, karısını boşatıp sizi almasını sağlarsanız, aynı adamın ilerde başka bir kadın için de sizi boşamayacağını nasıl bilebilirsiniz ?

Herkesin kendi Guardiola'sını yaratmaya çalıştığı bu günlerde Aykut Kocaman'ın o koltuğa oturması bir çok yönden iyi aslında. "Niye bizden böyle adamlar çıkmıyor" klişesini yıkmak için birebir. Fatih Terim'i bir yana koyarsak; Ertuğrul Sağlam, Abdullah Avcı, Şifo Mehmet'ten sonra Aykut Kocaman da hatırı sayılır bir teknik direktör olabilir. Ama Türkiye'deki basın ve Fenerbahçe'de artık yavaş yavaş çıkmaya başlayan Aziz Yıldırım karşıtları bu yoldaki çetin engeller olacaktır.

Bir de Aykut Kocaman'ın futbolculuk zamanındaki hizipçiliği geliyor akıllara. Meşhur "Sakaryalılar Grubu"nun Oğuz ve Aykut zamanına dayandığını unutmamak lazım. Bugune kadar gelen yabancı hocaların hep yabancı futbolculara kıyak geçtiği söylenirdi Fenerbahçe'de. Bu sene hiç olmadığı kadar Türk oyunculara kıyak geçildiğini görebiliriz.

Ne diyelim, Türk futboluna hayırlı olsun...

26 Haziran 2010 Cumartesi

Grup Maçlarının Ardından

48 grup maçıyla birlikte kupanın ilk bölümü sona erdi. Her takım 3 tane maçını yaptı ve turnuvaya katılan 32 takımdan 16'sı tamam derken, 16'sı devam dedi. Ilk maçlardakı kısırlık ve sıkıcılık ikinci ve üçüncü maçlara sirayet etmedi de dünya kupası izlediğimizin farkına vardık.

Fransa, Italya ve Danimarka'nın elenmesi grup maçlarının kağıt üstündeki sürprizleriydi. Ilk maçında Ispanya'yı yenen Isviçre'nin ve Almanya'yı yenen Sırbistan'ın gruptan çıkamaması ise büyük hayal kırıklğı.

Arjantin ve Hollanda 3'te 3 yaparken, Honduras ve Cezayir gol atamadan, Kamerun ve Kuzey Kore 1 puan dahi alamadan kupaya veda ettiler. Gol krallığında Higuain (Arjantin), Vittek (Slovakya) ve David Villa (Ispanya) 3'er golle başı cekiyorlar. 3 golcünün takımları da 2.tura kaldıkları için artık gol kralı bu üç futbolcudan başkası olamaz gibi gözüküyor. Gol atanlar kadar yemeyenlere de değinmek lazım. Uruguay ve Portekiz takımları 3 maç sonunda gol yemeyen takımlar.

3 maçın sonunda en istikrarlı ve göze hoş gelen futbolu hiç şüphesiz Arjantin oynuyor. Sezonda leblebli gibi gol atan Messi'nin henüz golü dahi yok. Aynı şekilde Christiano Ronaldo'nun da komik bir golü olması bu iki yıldızın klüp takımlarında daha serbest, daha insiyatif alarak oynadıklarının göstergesi bence.

2.tur maçları ara vermeden devam ediyor. Önümüzdeki 4 gün, yine günde 2 maç ama bu sefer aynı saatte maçlar yok. İlk maçlar 17:00, ikinci maçlar 21:30'da.

25 Haziran 2010 Cuma

Ciao Ragazzi

2 gün önce Fransa bavullarını toplarken içten içe seviniyordum aslında. Zaten ilk maçtan beri umut da vermiyorlardı. Italya da ilk 2 maçında umut vermedi ama onlar Fransa gibi antipatik olmadığı için bir üst tura çıkmalarını istiyordum. Ayrıca bu kupada Slovakya, Paraguay gibi takımları izlemektense Italya'yı izlemeyi tercih ederdim.

Pirlo'nun yokluğunda kolu kanadı kırık olarak ilk iki maçtan 2 puan alabilen Italya dünkü maçın da ilk devresinde hemen hemen aynı eksende bir oyun oynadı. 23'te Vittek atınca 73'e kadar o golü çıkarmaya calıştılar. 73'te Vittek ikinciyi atınca bu sefer bitti dedik ama 81'de 2-1 olunca biraz umutlandık. Önce 3-1, sonra 3-2 olunca (73.dakikadan sonra 4 gol atılması da ayrıca enteresan) artık ister istemez 3-3 olmasını bekledim. Italya 90+4'te 3-3'ü bulsa, o gazla gruptan çıkıp finale kadar yürüyebilirdi.

Olmadı, Fransa'dan sonra Italya da evine döndü. 2006'nın iki finalisti de gruplarda kaldı. 2006'da finali iki Avrupa takımı oynamıştı, 2010'da finali iki Güney Amerika takımının oynama ihtimali gittikçe güçleniyor.

24 Haziran 2010 Perşembe

40 Maç

Dün oynanan 4 maçla beraber 64 maçın 40'ı geride kaldı. Bir başka deyişle "çoğu gitti, azı kaldı". Son grup maçları diye iki maçı aynı saate koymaları pek hoş olmadı ama isyan edecek bir durum yok. Bu hep böyleydi. İki gündür TRT ve TRT Haber arasında mekik dokuyoruz golleri yakalamak için.

Salı günkü maçlardan Uruguay-G.Kore, Arjantin-Meksika eşleşmeleri çıkmıştı. 3 maçta hiç gol yemeyen Lugano'lu Uruguay, hızlı bir takım olan G.Kore karşısında zorlansa da kazanır gibi geliyor. Öte yandan Arjantin'in Meksika'yı geçerken pek zorlanacağını sanmıyorum.

Dünkü maçlardan da Almanya-Ingiltere ve Amerika-Gana eşleşmeleri çıktı. Fransa ve Italya ile birlikte perişanları oynayan Ingiltere'nin Almanya karşısında tutunması bence ihtimal dışı. Amerika-Gana maçı ise 3 ihtimalli olur. Ben dün akşam Almanya karşısında iyi mücadele eden Gana'yı bir adım önde görüyorum.

Bugunun 17:00 maçları izlemeye değer. Italya'nın da bulunduğu F grubunda 4 takımın da bir üst tura çıkma şansı var. Eğer Italya grup ikincisi olursa Almanya-Ingiltere'den sonra bir de Hollanda-Italya maçı izleriz 2.turda.

22 Haziran 2010 Salı

Seyrantepe'de Bir Gece Vakti


İkinci Maçların Ardından

İlk maçlarda yaşadığımız umutsuzluk, mutsuzluk, can sıkıntısı gibi kavramlar ikinci maçların başlmasıyla birlikte kayboldu. Artık vuvuzella sesi bile sinirlerimizi bozamıyor. Yağmurlar da başladı ikinci maçlarla. Bir başka güzellik de artık 14:30 maçlarının bitmesi. Bugun itibariyle başlayacak olan üçüncü maçlar, aynı gruptaki takımların aynı saatte oynamasından ötürü 17:00 ve 21:30'da olacak. Önümüzdeki 4 gün, her gün 17:00 ve 21:30'da ikişer tane olmak üzere dört maç var.

Ilk 16 maçta atılan 25 gole karşılık ikinci 16 maçta 42 gol atıldı. İkinci maçların en büyük sürprizleri Fransa ve Almanya'nın mağlup olması ve Ingiltere ile Italya'nın berabere kalması oldu. Arjantin, Hollanda, Brezilya ve Şili 2'de 2 yaparken Ispanya ve Portekiz ilk galibiyetlerini aldılar. Gol krallığında 3 golle Arjantinli Higuain önde giderken onu 2 golle Forlan (Uruguay), Asamoah Gyan (Gana), L.Fabiano (Brezilya) ve David Villa (Ispanya) izliyor.

Üçüncü maçlardan sonra grup liderleri ve ikincileri çapraz eşleşecekleri için son maçlar çok önemli. Statü gereği G Grubu (Brezilya-Portekiz-Fildişi-K.Kore) lideri H Grubu (Şili-Ispanya-Isviçre-Honduras) ikincisi ile oynayacağı için H grubundaki Şili-Ispanya maçı kupanın gidişatı açısından çok kritik bir yerde olacak. Aynı şekilde A grubu ikincisi B grubu lideri Arjantin'le oynayacağı için bugunkü Meksika-Uruguay maçı da çok kritik.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Elano

Belki de kupayı kazanacak takım olan Brezilya ile ilk 11'de çıktığı iki maçta 2 gol atıp 1 asist yapmak azımsanacak bir başarı değil. Sezon boyunca Galatasaray'da oynadığı ön libero bölgesinin aksine Brezilya ile hep ön tarafta oynuyor. Portekiz maçında eğer sakatlığı geçerse, Kaka cezalı olacağı için 10 numara pozisyonunda oynayacak Elano. Yıl boyunca Galatasaray'da göremediğimiz bu performansın müsebbibi teknik direktör Dunga mı acaba ? Yoksa kolay kolay eleştir(e)mediğmiz Rijkaard'da mı aramak lazım problemi bilemedim ? Ya da Elano mu istemiyor bizim topraklarda oynamayı ?

19 Haziran 2010 Cumartesi

Daum'u Maymun Ederken...

Dünya kupası heyecanına kapılıp gitmişken Fenerbahçe-Aziz Yıldırım-Daum üçgenindeki garip olayları seyrediyoruz bir yandan da. Fenerbahçe yönetimi, Köln'de yılda 1,5 milyon euro kazanırken ve "Köln benim herşeyim, artık başka takıma gitmem, burada emekli olacağım" beyanatları veren Daum'a yıllığı 3,2 milyon euro'dan 3 yıllık mukavele teklif edince Daum bir anda eşyalarını toplayıp buraya gelmiş ve Türkiye benim ikinci vatanım sloganları atmaya başlamıştı.

3 yıl üst üste şampiyonluk sözü verilip daha ilk seneden bu sözü yitirince yönetim faturayı Daum'a kesti ve onu göndermek için girişimlere başladı. Geçmişte Türk teknik direktörleri tazminatsız kovmaya alışmış yönetimlere tokat gibi iki tazminat vakası yaşatan Del Bosque ve Aragones gibi hocalardan sonra Daum da tazminatsız gitmeyeceğini gösterince bu sefer türlü Bizans oyunlarıyla Daum'u madara etme çalışmaları başladı. Önce Daum'un oğlu dahil Koch dışındaki yardımcılar kovuldu, sonra da kendisine Aykut Kocaman'ın altında çalışacağı bilgisi verildi. Yani Daum'u çağırıp "yemek bu, yersen" dediler.

Açıkça görülüyor ki Fenerbahçe yönetimi Daum'a kalan iki senenin bedeli olan 6,4 milyon euro'yu vermek istemiyor. E Köln'den buraya para için gelen Daum'un da bu parayı almadan gitme ihtimali çok düşük. Düşündüğünüz zaman Istanbul'da kral gibi hayatı var. Kandilli'de boğaz gören bir evde oturup, Türkiye'nin 3 büyük takımından birini çalıştırıyor. Gittiği heryerde ayakta karşılanıp, her zaman el üstünde tutuluyor. Bütün bunların yanında da yılda mininmum (şampiyon olursa veya Avrupa'da üst turlara çıkarsa primler de ekleniyor) 3,2 milyon euro kazanıyor. Bu şartlarda kim gitmek ister ki ?

Gazetelerde yazanlara göre Fenerbahçe yönetiminin hala oynayacağı kartları var elinde. Önce rutin check-up gibi gösterip saç ve idrar tahlili yapılacağı ve kokain kullandığını kanıtlamaya çalışacakları yazılıyor. İkinci bir hamle de Daum söylediği (ya da agzından çıkmış gibi gösterilen) sözlerin sözleşme feshinde kullanılacağı. Bütün bunlar olurken yeni sezon hazırlıkları yapılıyor, transferler bir bir belli oluyor. Diyelim ki Daum bütün bu işlerden sıyrıldı ve takımın başında kalmaya devam etti. Yardımcıları yok, artık para dışında bir beklentisi yok. Süremi doldurup paramı alırım diye düşünüp yoluna devam edecek. Eğer boyle olursa Daum'u maymun ederken aslında madara olan kim olacak peki ??

18 Haziran 2010 Cuma

Kıvam

Ikinci maçlarla beraber maçlar yavaş yavaş kıvama gelmeye başladı. Uruguay'ın G.Afrika'yı 3'lemesiyle birlikte ilk defa vuvuzella sesleri olmadan biraz maç izleme şansımız oldu. Hakemin verdiği kırmızı karta çok bozulan ev sahibi seyirciler turnuvaya küstü bir anda. Gerçi zaten iyi bir takım değillerdi, ev sahibi olmasalardı bu kupaya gelmeri dahi mucize olurdu. Son maçta Fransa ile oynayıp kupaya veda edecekler.

Nijerya-Yunanistan maçı ise tam bir intihar gösterisiydi. Önde götürdükleri maçta Kaita'nın gördüğü gereksiz ötesi kırmızı kartla bütün dengeler değişti. Önce bir kontrpiye gol, sonra da ilk maçın adamı kaleci Eneyama'nın asisti ile gelen gol. Yunanistan ise hala umut vermiyor. Rakip 10 kişi kalmasaydı maçı çevirmeleri çok zordu. Son maçta Arjantin ile oynayacaklar. Gruptan çıkmaları pek mümkün gözükmüyor.

Günün son maçı tek kelimeyle muhteşemdi. Millet olarak son zamanlarda Platini yüzünden nefret ettiğimiz Fransa, eski dost G.Dos Santos'un Meksika'sı karşısına çıktı. Bahislerde favori Fransa'ydı ama maçın başlamasıyla saldıran, ıssıran hep Meksika oldu. Biraz Ribery, biraz da Maluda ile çırpınmaya çalışan Fransa'nın ipini çeken Dos Santos oldu. Ilerde sürekli basarak oyunu bozan, top çalan Dos Santos belki gol atamadı ama Fransa defansını dağıtan isimdi. 98 dünya kupasından sonra serbest düşüş yaşayan Fransa, son maçta G.Afrika ile oynamasa yine galibiyetsiz kapatabilirdi kupayı. Dua etsinler en zayıf halka ile oynayacaklar...

17 Haziran 2010 Perşembe

Ilk Maçların Ardından

Hiç mi sürpriz olmayacak, hiç mi enteresan maç izlemeyeceğiz diye sorarken kendimize, ilk maçların sonuncusu, 16.maçta aradığımız maçı bulduk. Yıllardır bileği bükülmeyen Ispanya, 2004'te Yunanistan'ın oynadığı oyunun 2 gram daha keyiflisini oynayan Isviçre'ye kaybetti. Ispanya'nın 24 şutu ve %67'lik topla oynama oranına karşı Isviçre 8 şut atıp %37 oranında topa sahip olmuş. Yine Ispanya'nın baş döndüren pas trafiği ve kanat bindirmelerine karşın haddini bilen Isviçre, Türk asıllı oyuncularıyla yönlendirdiği maçı kazanarak kupanın şimdiye kadarki en büyük sürprizin yaptı. Bu mağlubiyet Ispanya'nın ve kupanın gidişatını direkt olarak etkiliyebilir. Isviçre'nin bu grubu birinci bitirmesi halinde, Isvicre ölüm grubunun ikincisiyle oynarken muhtemelen Ispanya Brezilya ile oynayacak.

Ilk maçların bitmesiyle birlikte 32 takımı da görmüş olduk. Göze hoş gelen futbol oynayan takımlar Arjantin, Almanya, Brezilya, G.Kore, Hollanda, Şili ve kaybetmesine rağmen Ispanya oldu. Bitmek bilmeyen Vuvuzella sesine de alıştık sanırım. Artık eskisi kadar çok kısmıyorum televizyonun sesini. Dün akşamki G.Afrika-Uruguay maçıyla birlikte 2.maçlar da başlamış oldu. Uruguay dün aldığı galibiyetle grup liderliğine yaklaştı. B grubu ikinci G.Kore ile oynayacak gibi gözüküyorlar.

15 Haziran 2010 Salı

Jabulani ve Gol Sayısı

Maçlar başlamadan önce Jabulani hakkında atıp tutmayan defans oyuncusu ve kaleci kalmamıştı nerdeyse. Balon gibiymiş, çok uçuyormuş, bir anda yön değiştiriyormuş, kaleciler için çok tehlikeliymiş... 11 maç oldu, atılan toplam gol sayısı sadece 18. 11 maçında sadece 1 tanesinde 2,5 gol üstü olurken kalan 10 maçın tamamı "alt" oldu.

Ne 2002'de Fevernova, ne de 2006'da Teamgeist bu kadar konuşulmamıştı. Zaten atılan 18 golün 2'sinde bariz kaleci hataları vardı. Ingiltere kalecisi Green'in yediği golü Jabulani ile açıklamaya kalkmak saçmalık olur. Cezayir kalecisinin yediği gol ise tartışılır. 2006'da ilk 11 maçta atılan gol sayısı 27'yi bulurken 2002'de ilk 11 maçta 28 gol atılmış.

Afrika'daki gol kısırlığını yüksek rakım ve sürekli konsantrasyon bozan vuvuzella seslerine bağlayanlar da var ve bence pek de haksız sayılmazlar. Özellikle kuzeydeki şehirlerdeki yüksek rakıma oyuncuların hala alışamadıkları hergün gazetelerde haberlere konu oluyor. Televizyondan izlerken dahi tahammül edemediğimiz binlerce vuvuzellayla birlikte oyuna konsantre olmaksa en zoru galiba...

14 Haziran 2010 Pazartesi

Quaresma

Bir Fatih Tekke vardı, aralıksız hergün Trabzonspor'a transferi yazılan, bir de Quaresma. Adına sayfalar açıldı, forumlarda çarşaflara sığmayacak yazılar yazıldı, daha kendi gelmeden Q7 diye lakabı geldi. Yıllardır taraftarı ile yıldızı barışmayan Demirören ve yönetiminin kendini taraftara affetirmenin tek yoluydu sanki Quaresma'ya siyah beyaz formayı giydirmek. Oldu, olmadı; geldi, gelmedi; kendisi kabul etti ama sevgilisini ikna edemediler derken sonunda resmi açıklama ile Quaresma transferinin bittiği ilan edildi. 2 gündür Beşiktaşlı taraftarlar 3 şampiyonluk birden kazanmış gibi sevinç içinde.

Ve bütün bunların müsebbibi Ricardo Quaresma. 1983 doğumlu, altyapısında futbola başladığı S.Lizbon'u da sayarsak toplam 5 takımda oynamış bugune kadar. Parladığı S.Lizbon ve altın çağını yaşadığı Porto kendi ülkesinin takımları. Bunun dışında sırasıyla Barcelona, Inter, Chelsea ve tekrar Inter. Ülkesi dışında oynadığı 3 sezonda forma giydiği maç sayısı 54. Gittiği takımların 1 yılda ortalama 50 maç yaptığını düşünürsek 3 yılda 150 maçın sadece 54'ünde forma giymiş. Birinde Rijkaard'la kavga etmiş, birinde Scolari ile yıldızı barışmamış, birinde Mourinho onun taktik disiplinsizliği olduğunu söylemiş. Ama hakkında ne söylenirse söylensin hep büyük bonservislerle takım değiştirmiş.

Eski günlerini arayan oyuncular için güzel bir ülke Türkiye; Hagi, Alex, Milan Baros, Keita örneklerini verecek olursak. Ama bir yandan da eski günlerini aratan bir ülke Türkiye; Koeaman, Kezman, Anelka, Guinti isimlerini hatırlarsak. Bonservisi Tabata'dan bile ucuza geldi derken bile Quaresma'yı ucuza aldık diye seviniyor Beşiktaşlılar. Sanki Tabata o 8 milyon euro'ya değermiş gibi.

Enteresan bir ülke burası. Perşmebe günü muhtemelen 10 bin kişi karşılar Q7'yi. Sonra da Inönü'de 30 bin kişinin önünde imza atıp kartal pençesi pozu verir makinelere. Büyük kumar oynadı Demirören ve ekibi. Rezil de edebilir Quaresma, vezir de. Kendi ülkesi dışında barınamayan Aragones geliyor aklıma. Gerçi Quaresma daha 27 yaşında. Isterse olur, bakalım isteyecek mi...

13 Haziran 2010 Pazar

Resmi Krampon

Kendimizi bildik bileli dünya kupalarının resmi top sponsorluğunu Adidas'a kaptıran Nike, bugüne kadar birçok takıma forma giydirerek bu rekabette yer almaya çalışıyordu. Dün başlayan dünya kupasında gördük ki bu sefer bir krampon ile Adidas'a büyük darbe vurdu Nike.

Şu anda oynanan Cezayir-Slovenya maçını da sayarsak henüz 6 maç ve 12 takım izledik. Sadece ilk 11'de oynayan oyuncuları sayarsak toplamda 132 futbolcu yapar. Bu 132 futbolcunun rahat 40 tanesi Nike'ın fotograftaki kramponundan giyiyor. Nike'in yeni ürünü olan "Elite Series", resmi top olan Jabulani'yi bile gölgede bırakacak gibi gözüküyor.

5'te 0

İtiraf etmem gerekirse benim için büyük hayal kırıklıklarıyla başladı dünya kupası. Cuma günü 2 maç, dün de 3 maç vardı ama 5 maçta da beklenen güzel maçı izleyemedik. Aslında 5 maçın da bahis diliyle "under" olduğunu söylersek zaten biraz ipucu vermiş oluruz.

İlk gün ev sahibi G.Afrika ile bizim Santos'un takımı Meksika, akşamında da tatsız tuzsuz Fransa ile yine bizim antipatik Lugano'lu Uruguay. Ev sahibi takımın maçlarının her zaman ilgi çektiği doğru ama bu vuvuzella saçmalığı ile ev sahibi takımın maçları en berbat maçlar olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Hiçbir sempatisi ve işe yararlılığı olmayan bu aletler (hani ev sahibi takım olarak rakip takıma baskı yapmaya yarayabilirdi) ekran başındaki milyonlarca futbolseverin maçları sessiz izlemesinden başka bir işe yaramıyor.

İkinci gün 3 maç vardı. Günün en iyi maçı en beklenmeyen G.Kore-Yunanistan maçıydı. M.United'li Jin Su Park önderliğinde G.Kore, yıllardır sıkıcı oyun planını değiştirmeyen komşu Yunanistan'ı yenerek gruptan çıkma şanslarını nerdeyse bitirdi. Ögleden sonra damat Maradona'nın takımı (ya da Messi'nin takımı mı demek lazım bilemedim) Arjantin, Nijerya'yı zor da olsa geçti. Nijerya'da sonradan oyuna giren Uche'nin kaçırdıklarından biri gol olsa Maradona Aügero ve Milito'yu neden oynatmadığı konusunda daha ilk maçtan eleştirileri alacaktı. Günün son maçında Ingiltere-Amerika karşı karşıya geldi ve ordan da çok keyifli ve gollü bir maç çıkmadı. Ingiltere kalecisi Green'in hediyesiyle maçı 1-1'e bağlayan Amerika gruptan çıkma şansının yüksek olduğunu gösterdi. Benim de bu turnuvadaki süprizim Ingiltere ise yine bekleneni veremedi. Yedek kulübesindeki Beckham'ın ölüsü o sahada oynardı.

Ilk iki günden beklenen verim alınamadı. Verim alamadığımız gibi bu kupa bu vuvuzellalarla nasıl bitecek soruları aklımızın bir köşesine kazındı. Bugun önce Slovenya-Cezayir, sonra Sırbistan-Gana, en son da Almanya-Avustralya. Gerek isimlerin büyüklüğünden, gerekse bizim Neil ve Kewell'in oynama ihtimalinden dolayı günün maçı Almanya-Avustralya olacak gibi gözüküyor ama belli olmaz. Slovenya-Cezayir maçından da umutluyum...